DÖRT MUM

yananmum.gif

 

Bir odada dört mum sessizce yanıyordu. O kadar derin bir sessizlik hüküm sürüyordu ki odada, aralarında fısıltı şeklindeki konuşmaları bile rahatlıkla işitiliyordu.

1.Mum ‘Ben Barış’ım’ dedi. “Ancak kimse benim sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor. Artık sönmek üzereyim…” Ve sessizce karanlığa gömülüverir…

2.Mum ‘Ben İman’ım der. “Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum.. Yanık kalmamın da bir kıymeti kalmadı..” diye eklerken hafif bir esinti ışığını söndürüverir.

3.Mum çok üzgündür. ‘Ben Sevgi’yim’ “ama etrafıma ışık verecek gücüm kalmadı. İnsanlar beni hep kenara itiyorlar. Kendilerine en yakın olanları bile sevmemeye başladılar”. Sessizce söner gider Sevgi mumu…

O sırada içeri aniden bir çocuk girer. 3 mumun söndüğünü görünce sebebini sorar ve niçin sonuna kadar yanmadıklarına hayıflanarak ağlamaya başlar.

4.Mum, yumuşak ve yatıştırıcı sesi ile çocuğa ağlamamasını söyler. ” Korkma ben etrafıma ışık saçtığım sürece diğerleri yeniden yanarlar ve onlar da aydınlatmaya devam ederler. Zira, Ben UMUD’UM ! “

Gözleri parlayan çocuk umut mumunu alır ve diğerlerini sevgiyle teker teker yakar.

İçinizdeki umut mumunun saçtığı ışığı asla söndürmeyin. Kücük çocuk gibi diğer sönmek üzere olan üç mumun da sürekli yanık kalmaları icin çaba harcayın…

Internetten: Kaynak bilinmiyor.

MEVLANA’NIN TEKÂMÜL ANLAYIŞI

mevlana-evrim.jpg

Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.

Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.

Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.

Öyleyse ölümden korkmak niye?

Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,

Ya da alçaldığım görüldü mü?

Bir gün insan olarak ölüp,

ışıktan bir yaratık,

rüyaların meleği olacağım.

Fakat yolum devam edecek,

Allah’tan başka her şey kaybolacak.

Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.

Yıldızların üstünde bir yıldız olup,

Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

 

Mevlana Celaleddin Rumi



TÜRKİYE’DE RUHLAR VE RUHÇULAR

turkeyede-ruhculuk1.jpg

Türkiye’de ruhlar ve Ruhçular

Ata Nirun
Destek Yayınları, Mayıs 2007, 2. Hamur

Bu kitap, çoğumuzun merak ettiği ancak merakını dışa vurursa bilimsel olmadığı önyargısı ile karşılaşacağı kaygısını taşıdığı bir konuda. Üstelik yaşadığımız ülkede olanları ele alıyor. Ata Nirun, Türk Ruhçuluğu’nun anatomisini bir belgesel tadında sunuyor. Politikacıların, sanatçıların, bilim adamlarının ve özellikle de sosyetenin “Ruh”larla olan ilişkileri ise okuyanları hayrete düşürüyor.

Ancak önemli olan kimin neye inandığı ya da neyi inanç olarak seçtiği değil. Kim ne düşünüyor, düşüncesinin peşinden nasıl koşuyor, aslolan bu.

Aslında konu evrensel. Tıkandığı nokta da evrensel! Sonuç; Türk Ruhçuluğu kaçırılan bir fırsat. En azından uzaklaşan kimlikler yönünden… Yazar, Ruhçuluğun başarısızlığının, insan ruhunun susadığı manevi doyumu bir türlü gideremediği için özellikle ülkemizde radikal dincilerin artmasına, irticaya ve kapsamlı tarikat akımlarına yol açtığını yazıyor, hatta bazı eski ruhçuların artık tarikatçı olduklarını da belirtiyor.

Kitabı okurken yeni bir pencereden bakmaya başlayacaksınız. Zaman zaman tirajikomik olaylara gülecek, ödenen bedellere inanamayacak, ancak çokça da yaşanılanlar ve inanılanlar karşısında şaşıracaksınız.

(Tanıtım Yazısından)